MALZEME;
Bir
şeyi istediğiniz anda çatışmaya, mücadeleye girersiniz; sadeliği doğuran şey
bütün o tutku sürecini anlamanızdır.
KURMACA;
Peru’nun
kuzeybatısında bulunan Trujillo kenti.
Çöp
kamyonu bir sonraki konteynere yol alırken, arkasında ki çöpçüler, gün doğumunu
seyrediyorlardı. Genç olan ihtiyara “Hey babalık, kamyon şimdi fren yapar sıkı
tutunda yeri öpmeyesin,” diyerek güldü. İhtiyar “Evlat, bu yaşa kadar sadece
eşimi öptüm…”derken kamyon frenledi. Adam laf yetiştirirken yere kapaklandı. Dikiz
aynasından adamın çakıldığını gören şoför başını uzatıp “Otilio görev aşkına
hayranım,” diyerek kahkahayı patlattı. Genç elini uzattıysa da yaşadıklarına
bozulan adam kendi kendine kalktı.
Şoför
“Beyler oyalanmayın. Mesai bitiminde kamyonu bakıma götüreceğim,” diyerek
konteynere işaret etti.
İkili,
kancaları geçirdikten sonra genç ıslık çalarak şoföre haber verdi. Konteyner
kasaya yükselerek boşalmaya başladı. “Otilio amca, kaldırım kenarında ki kutuyu
da kasaya atsana,” diyen genç, ihtiyarı omuzundan dürttü. Seke seke yürüyen
adam acı içinde dizini büküp kutuyu aldı. “Çoluk çocuğun maskarası da olmak
varmış,” deyip söylenirken iple sarılı kartonda ne olduğunu merak etti. Kamyona
adımlarken bir yandan da gözleri kutuda açmaya çalışıyordu. “Of be ihtiyar ağaç
olduk. Bakıma da gecikeceğim,” diyen şoför kornaya basmıştı ki adam kutuyu can
havliyle fırlattı. Şoför ve genç, adamın yanına bir solukta geldiler. Üçü de
gözlerini yolda ki cesetten ayıramıyorlardı. Şoför kendini toparlayıp polisi
aradı.
“Sanki
ambulans geliyor. Yeter çaldığın,” diyerek antreye gelen kadın ışıkla beraber
kapıyı açtı. Nefes nefese kalmış adam “Bayan Cuculiza, Juan uyandı mı?” deyip
içeri girdi. Ayakkabıları gösteren kadın “Seni oğlum gibi severim Alberto ama
yerleri yeni sildim. Ayakkabılarını çıkarsan ne güzel olur. Juan henüz
uyanmadı. Az sonra kalkmazsa okula gecikecek,” dedi. “Geceyi ufaklıkla
geçirdiğiniz için teşekkürler,” diyen adam çıkardığı parayı kadına uzattı.
“Alberto, gecenin bir vakti kazı alanında ne işin vardı anlamadım. Oğlun
annesini yeni kaybetti. Sana ihtiyacı olduğu zamanlarda yanında olmalısın. Bunu
bilir bunu söylerim,” diyerek paltosunu giyip çıktı.
Masa
etrafında toplanmış aile kahvaltı yapıyordu. “Baba, neredeyse hapse
giriyordun,” diyen kızın lafını annesi “Lütfen Gabriella şakalarını kaldıracak
halimiz yok,” deyip adamın çayını doldurdu. Adam “Bırak kız şakasını yapsın.
Zaten karakolda canım yeterince sıkıldı. Bulduğum şu ceset iyi ki Chimu Mumyası
çıktı,” diyerek çayından yudum aldı. Kız babasına sarılıp “Canım babam kızını
nasıl da korurmuş,” deyip öptü. Kadın,
baba kızın arasına “Otilio, sen o arkeoloğa dua et. Karakola gelmeseydi
halen nezarethanede yatıyor olacaktınız,” deyip girerek bir yandan sofrayı
toparlıyordu. Adam kahvaltı tabağını “Gabriella, kahvaltını bitir artık.
Öğrencilerin çoktan okula geldiler. Derse geç kalma,” diyerek alıp sofradan
kalktı.
“Kamera
kayıtlarını inceledik. Hırsız her detayı düşünmüş. Sırtı kameraya dönük hareket
etmiş,” diyen polis memuru cd’yi kazı alanı sorumlusuna verdi. “Bay Advincula,
anlayacağınız elimizde bir delil yok,” deyip makam masasına oturan polis şefi
“Merak ettiğim bir şey var; Mumya neden değerli?” diyerek kutudaki mumyanın
eline dokunacakken “Şef Corzo, o el oyuncak bebek eli değil, dokuz yüz yaşında
bir Chimu İmparatorluk Mumyasının eli,” diyen arkeolog, şefini elini ittirip
kutunun ağzını kapattı. Şef Corzo “Bay Advincula, siz arkeologların anlam
veremediğim hassasiyetleri var. Kutuyu kapattınız ama mumyayı götürmüyorsunuz.
Hırsız yarım kalan işini tamamlamak için kazı alanına gelebilir. Mumya dosya
kapanana kadar burada kalacak,” deyip kutuyu aldı ve delil odasına götürmek
için masasından, büyük bir savaş kazanmış komutan havasıyla kalktı.
“Baba
ben okula gitmek istemiyorum,” diye ağlayan çocuğunu kucağına alan adam “Juan,
oğlum sen artık abi oldun. Hem okulda arkadaşların var. Neden ağlıyorsun?”
diyerek gözlerini sildi. “Tüm azizler bayramı geldi. Tatile çıkmadan önce
arkadaşlarım sınıfa soylarıyla ilgili eşyalar getirecekler. Öğretmen sergiye
koyacak. Chimu İmparatorluk soyundan geldiğimizi söylüyorsun ama hiçbir eşyamız
yok. Dün akşam getireceğine söz verdin ama...” diyen çocuk babasının kucağından
kurtulup okula doğru koştu.
Chan
Chan; antik şehir ve kazı alanında arkeologlar büyük bir dikkatle
çalışıyorlardı. Kazı alanı yönetim çadırında elindeki altın sikkeyi heykele
fırlatan adam “Luis Advincula, koleksiyonumda olacağına söz verdiğin mumyam
nerede?” deyip diğer sikkeyi arkeoloğa savurdu. “Bay Pizarro, Chimu
İmparatorluk Mumyası karakolun delil odasında. Alberto kazı alanına geldi.
Sergiye koyması için mumyayı ona verdim. Polis anlamasın diye hırsız girmiş
gibi düzenleme yaptık. Sizin istediğiniz gibi plan tıkır tıkır işliyordu. Ancak
Alberto evine giderken yolda polis çevirme yapıyormuş. Basit bir kimlik
kontrolü anlayacağınız. Alberto panikleyip mumya kutusunu arabadan atmış. Polis
bizimkinden şüphelenmiş. Bir memur ona doğru yürümeye başlayınca iyice gerilmiş
ve sıradan çıkmış. Bir daha da kutuyu almak için geri dönememiş. Adamlarınız da
yolunu kesip soygun yapmaya kalktığında mumyayı bulamadılar,” diyerek yerdeki
sikkeleri alıp camekânlarına koydu. “Ben
laf salatası değil mumyamı evimde diğer mumyaların yanında görmek istiyorum.
Onca aydır mumyayı ha buldun ha bulacaksın diye bekledim. Beklerken istediğin
ödemeleri yaptım. Mumya ya bana gelir ya da sana ödeme yapmayacağım için mal
varlığına haciz gelir,” deyip tahtın yanında duran asayı aldı ve duraksamadan
bütün camekânları tuzla buz etti.
Tüm
azizler bayramı için yapılan hazırlıklar okul bahçesinde stantların
düzenlenmesiyle devam ediyordu. “Juan, arkadaşlarının yanına gitsene. Soylarıyla
ilgili eşyaları stantlara yerleştiriyorlar. Senin eşyanı göremedim. Tembellik
etme, sen de eşyanı sana ayırdığımız kısma koy bakalım,” diyen öğretmen çocuğun
yanına oturup başını severek cesaretlendirmeye çalıştı. Çocuk “Öğretmenim babam
eşyayı daha getirmedi,” diyerek kadına sımsıkı sarıldı. Öğretmen “Eşya dediysem
evinizden babanın büyükbabası ya da annesinin küçük bir şeyi olabilir demek
istedim. Başka bir yerden bulmasına gerek yoktu,” deyip öğrencisini elinden
tutup kaldırdı. Beraber stantların yanına geldiler. “Gabriella Hocam, müdür bey
sizi bekliyor,” diyen müstahdeme “Juanla beraber biraz işimiz var. Az sonra
geleceğimi söyle,” diyerek yanından gönderdi. Çocuk “Öğretmenim babam diyor ki,
Biz Chimu İmparatorluk soyundan geliyormuşuz. Onun için mumya getirecekmiş,”
diyerek arkadaşlarının eşyalarını dizmesi için öğretmenine uzatırken kadın
duyduklarıyla beyninden vurulmuşa döndü.
“Luis,
seni kazı alanında göremeyince öğrencilerle biraz lafladım. Onlar anlattılar.
Çadırına köpek dalmış. Onca emek…”, diyen Alberto, sağa sola dağılmış vazo,
heykel vb. eser kırıklarını toplamasında arkadaşına yardım etmeye başladı.
“Senin mumya işi de yarım kaldı. Telefonda fazla konuşamadık. Yolumu kestiler
diyordun,” diyerek arkadaşının ağzını arayan Luis bir yandan kırıkları poşete
dolduruyordu. Alberto “Polis çevirmesinden zar zor kaçtım kaçmasına ama bu
sefer yolda önümde bir araba durdu. Takım elbiseli adamlar silahı kafama
dayayıp arabada üst başımda ne varsa aldılar. İyi ki yanımda mumya yokmuş yoksa
o da uçup gidecekti,” dediğinde, sinirden cam parçasını fazla sıkan adamın
“Kahretsin,” demesiyle elini kesmesi bir oldu. Arkadaşının kanayan elini
görmesiyle Alberto “Dostum gel saralım,” dedi ama “Şimdi kanama durur,” diyen
Luis yardımı kabul etmedi. “Senin mumya karakolda kaldı. Çocuğun için
üzülüyorum. Annesinin acısı daha tazeyken okulda arkadaşlarının yanında boynu
bükük kalacak,” diyerek adamın yarasına tuz basıyordu. “Mumyanın karakolda
olduğunu sen söyledin. Yapacak bir şey yok. Elimden ne gelir,” deyip kendini
savunmaya çalışsa da, Luis “Alberto eskiden de ipe un sermeyi severdin. Bahane
üretmede senden iyisi yoktu. Ben sana, karakolda ki polisleri kazı alanına
çekerek yardım edeceğim. Sende mumyayı alacaksın. Tabi korkmuyorsan,” diyerek
yangına körükle gitmekten geri durmadı. Alberto köşeye sıkışan tavuğun cesaretiyle
“Polisler buraya gelirken haber ver,” diyerek çadırdan ayrılıp evin yolunu
tuttu. Luis arkadaşının gittiğinden emin olduktan sonra telefonu aldı. “Bay
Pizarro, Alberto onu aramamı bekliyor. Adamlarınızı hazırlayın,” diyerek
planını anlatmaya devam etti.
Alberto
kapıda “Hoş geldiniz,” diyerek Bayan Cuculizayı karşıladı. Kadın, odasından
koşarak gelen çocuğa eğilerek sarıldı. Alnında öptü. ”Juan bak sana ne aldım,”
diyerek çantasından çıkardığı şekerleri verdi. Çocuk şekerleri alıp kollarını
iki yana açarak uçak oldu odasına koştu. “Alberto gece kalmamı istediğine göre
gene bir işlerin peşindesin,” diyen kadının lafını aklına gelen ilk yalanla
“Sandığınız gibi değil. Bayan arkadaşla evinde yemek yiyeceğiz. Olur ki sohbet
uzar diye gece kalmanızı istedim,” deyip keserken çalan kapıyla yürekleri
ağzına geldi. Kapı çalmaya devam ediyordu ama açan kimse yoktu. Sonunda kadın
dayanamayıp “Senin gibi ağaçla kim neden yemek yesin be oğlum,” diyerek açtı.
“İyi akşamlar ben Juan’ın öğretmeni Gabriella ” diyen kadın tokalaşmak için
elini uzattı. “Bayan Cuculiza ağaç olup kaldınız,” diyerek keyifli tesadüfe
gülen Alberto telefonuna gelen mesajla duraksadı. Hızla okuyup “Gabriella Hocam
acil çıkmam gerekiyor. İsterseniz yolda konuşalım,” dediyse de
VE
SIRA SENDE; Öğretmen “Mumyayı
biliyorum,” deyip adamı durdurarak “…”
Varoluşun
tekrarı yok. Tekrarsız olana hazır olmak için kurmacaya, MALZEMEDEN esinlenerek
devam eder misin?
Yorumlar
Yorum Gönder