MALZEME;
Ölümle
son bulan şey nedir? Hayat mı? Hayat sırf nefes alıp verme işlemi midir? Nefret
etmek, sevmek, sahip olmak, kıskanmak, işte bunlar çoğumuzun yaşam diye bildiği
şeydir. Ve bu sona eremez mi? Sonbaharda ağaçların yaprakları dökülür ve
baharda ağaçlar yeniden yaprak açar. Aynı şekilde, biz de düne ait her şeye,
bütün birikimlerimize, umutlarımıza, kazandığımız başarılara bir ölü gibi
tepkisiz kalmaz mıyız? Bütün bunlara bir ölü gibi tepkisiz kalıp yarın yeniden
yaşamalıyız ki, yeni bir yaprak gibi taze, hassas ve duyarlı olalım. Sürekli
ölen bir insan için ölüm yoktur. Öte yandan "Ben filancayım ve bu
varlığımı devam ettirmeliyim" diyen bir insan için her zaman ölüm vardır
ve böyle bir adam sevgiyi tanıyamaz.
KURMACA;
Tayland.
Bangkok.
Küçük
bir çocuk, şehrin varoşlarından uzak, yeşili yaygın yaşam alanında yükselen
rezidansta, susmadan ağlıyordu. “Thitipan, Matheryn’nin ateşi 38 dereceden düşmüyor.
Lütfen bizi hastaneye götür,” diyen kadın alelacele çocuk çantasını toparladı.
Adam isteksizce yataktan kalkıp sağa sola fırlattığı elbiselerini yarı açıkgözleriyle
zor buldu. “Narissara, yarın çok önemli bir ameliyata gireceğim. Kuşbaşı et
değil beyin kesiyorum. Hatırlatırım,” diyerek çoraplarını ayağına geçirdi.
“İşinin ustası beyin cerrahısın. Bir o kadarda duyarsızsın ve bunu
anlamıyorum,” deyip çocuğu kucağına alan kadın, çantayı adamın eline
tutuşturdu. “2 yaşında her çocuk ateşlenir. Birkaç saate düşecek bir ateş için
bunca yaygara koparmaya gerek yok aşkım,” diyen adam eşinin peşinden otoparka
indi.
ABD.
Arizona.
Koruyucu
kıyafetli doktorların maskeleri soğuktan karlanmıştı. Etlerin saklandığı derin
dondurucularda, insanları gelecekte uyandırmak üzere donduran Alcor Life
Extension Foundation çalışanları rutin kontrollerini büyük bir dikkatle
yapıyordu. Tavırlarına hakimiyetinden yönetici olduğu anlaşılan doktor “Tayland
temsilcimiz Dr. Tanasak Srisai, Alcor teknolojisini ilk defa görüyorsunuz değil
mi?” diyerek buz yatağında yatan kadının vücut sıcaklığını ayarladı. “Dr. Shuichi
Gonda, size karşı mahcubum. Tayland sorumlusu olarak beni seçtiniz. Çalışmalarınızla
elde ettiğiniz bilgileri bana verdiniz. Sayenizde yazdığım makaleler kariyerimi
iyileştirdi. Bense ülkemden kendini dondurmayı isteyen bir kişi bulamadım,”
diyen adam daha önce görmediği buz yatağı karşısında şaşırdı kaldı. Uyku
odasında kontrollerini tamamlayan grup yönetim katına çıktı. Dr. Gonda “Tanasak,
ölümün son değil, ağır bir hastalık olduğuna inanıyorum. Gelecekte bir gün
ölümsüz olacağız. O güne kadar müşterilerimizi güven içinde tutuyoruz,” diyerek
Alcor’u kurmasındaki temel düşüncesini paylaşırken, odaya giren laborant
konuşmayı böldü. “Jane Fonda, damarlarına enjekte ettiğimiz tıbbi antifrizle
zehirlenerek öldü. Yakınlarına bildirecek miyiz?” diye sorup beklemeye başladı.
Dr. Gonda hesap makinesiyle birkaç işlem yaparak “Yakınlarına bildirmemize
gerek yok,” deyip laboranta kapıyı gösterdi. Tanasak, Dr. Gonda’nın tutumundan
rahatsız olsa da her ay eline geçen bilgilerin sıcaklığını hatırlayıp
rahatladı. “Tanasak, ölen hastanın ailesine haber vermenin ne onlara nede Alcor
Life bir yararı yok. Sen beyin cerrahısın. Birkaç hastan bitkisel hayata girse
aileleri sunduğumuz hizmeti almada daha istekli olabilir. Sence?” diyerek
bilgininde bedeli olduğunun altını çizip cüzdanla vicdan arasında sıkışmanın
baskısını lehine kullanmaya başladı. “Sizi çok iyi anlıyorum,” diyen Tanasak ve
Dr. Gonda derin bir sohbetin içine girdiler. Kâğıt başında yapılan planlar ‘bu
iş tamamdır’ gülüşleriyle süsleniyordu.
Tayland.
Bangkok.
Hasta
odasında, kolunda serum takılı çocuk yatağında uyuyordu. “Narissara, inanamıyorum.
Kızımızın küçük çocuklarda çok ender görülen kanser türüne yakalandığına, beyninde
11 santimetre büyüklüğünde bir tümör olduğuna ve benim nerdeyse son aşamaya
kadar bunu fark edemeyişime inanamıyorum,” diyen adam eşinin dizlerine başını
koyarak uzun uzun kızına baktı. “Thitipan, kendine haksızlık etme. Ender
görülen bir kanser olduğunu biliyoruz. Matheryn kısa bir zamanda
iyileşecektir,” diyerek eşini başını severek rahatlatmaya çalışıyordu ki adam
aniden ayağa kalkıp odada kendi kendine konuşarak adımlamaya başladı. Kadın
eşinden korktu. Odada bir doktor değil varını yoğunu kumar masasına koymuş bir
kumarbaz vardı. “Onlarca hastayı iyileştirdim. Ameliyatlarım üniversitede
öğrencilere ders olarak izlettiriliyor. Dr. Thitipan Naovaratpong kızını kurtaramadı
dedirtmem,” diyen adam odadan çıkıp ameliyatları düzenleyen hemşirenin yanına gitti.
Naovaratpong
çifti, yoğun bakım odasının camından solunum cihazına bağlanmış kızları Matheryn
bir hareketini görmek için kımıldamadan dikiliyorlardı. “Dr. Naovaratpong,
ABD’den yeni döndüm. Kızınızın başına gelenleri öğrenir öğrenmez yanınıza
geldim. Üzülmemek elde değil. Siz iyi bir cerrahsınız. İnanıyorum ki ikinci
ameliyatta tümörün tamamını temizleyeceksiniz,” diyen adam elini acılı babanın
omuzuna koydu. “Nazik düşüncelerin için teşekkürler Tanasak. Sen her zaman en çalışkan
asistanım oldun,” derken kızının parmağını oynatmasıyla Thitipan karısına
sarıldı. Sevinç gözyaşlarıyla duvar dibine çöktüler. Tanasak çiftin yanından
ayrılırken şeytan kulağına fısıldamaya başladı.
Vesak
bayramı.
Mango
bahçesinde ağaç altında meditasyon yapıyordu. “Anne ben geldim,” diyen kızının
sesiyle gülümsedi. “Hoş geldin Narissara,” deyip elini uzatan kızını yanına
oturttu. “Matheryn iyi değil. Babası ameliyatını yaptı ama kanser son aşamaya
gelmiş,” demesiyle kızının boğazının düğümlendiğini anlayan kadın ayağa kalkıp
kızını da kaldırdı. “Biraz yürüyelim,” diyerek mango ağaçlarını, büyüyen
meyveleri, boş kafesleri gösterdi. “Kafesler neden boş? Kuş salmayacak mısın?”
diyen kızına dalından koparttığı mangoyu soyarak verdi. “Kuşları serbest
bırakmadaki amaç; çabalarının varlıkların hepsinin yararına olduğunu
göstermektir. Ben hiçbir zaman kuşları bir ritüel için veya ‘desinler’ diye
kafeslere tıkmayarak özgürlüklerinden mahrum etmedim,” deyip üst daldaki bir
mangoyu kendine aldı. Meyvenin tatlı ekşi tadıyla yüzü buruşan kız “Thitipan, başarılı
bir beyin cerrahı. Kızının durumunu birazda bu yüzden kabullenemiyor. İlk defa
bir hasta onu bu kadar düşündürdü,” diyerek annesinin uzattığı mendili alıp
elini yüzünü temizledi.
Hastanenin
kafeteryasında masada tek başına oturuyordu. Kızının beynindeki tümör gözünün
önündeydi. Defalarca ameliyatı tekrarlıyor, tümörün kökünü kazıyacak yöntemi
bulmaya çalışıyordu. Aldığı çay elinde soğumuş farkında değildi. “Dr.
Naovaratpong, çayınız soğumuş olmalı. Sizin için aldım,” diyerek sıcak çayı
adama uzattı. “Tanasak, teşekkürler. Çayın soğuduğunu fark etmemişim. İkinci
ameliyatı nasıl yapacağımı düşünüyordum. En ufak bir yanlışım kızımı bitkisel
hayata sokar. Defalarca olası bütün yöntemleri aklımda uyguladım. Ama her
seferinde başarısız oldum,” diyen adamın lafına “Sizin yerinize ameliyatı
yapabilirim. Kızınızla akrabalık bağım olmadığı için duygusal olarak daha
rahatım. Sizde beni yönlendirerek yardımcı olursunuz,” diyerek girdi. Dr.
Naovaratpong düştüğü denizde sarılacağı yılanı bulmanın mutluluğuyla Tanasağı
alnından öptü. “Dr. Tanasak Srisai, sen bir dâhisin,” dedi demesine ama derin
bir nefes vererek düşüncelere daldı. “Başarısız olmaktan korkmanıza gerek yok,”
diyen asistanının sesi kara bulutların arasından çıkan güneş ışığı olup
kulaklarına çarptı. Tanasak “Alcor Life Extension Foundation Tayland
sorumlusuyum. Sizinle bir anlaşma yapıp kızınızın beyin ölümü gerçekleşirse dondurabiliriz,”
diyerek yem taktığı kancayı balığın önüne attı. Kızının ‘Baba’ deyişini tekrar
duyma ümidiyle “Nasıl donduruyorsunuz?” deyip yemi yuttu. Asistan “Dondurma
işlemi sırasında hastayı, bir buz yatağının içine yerleştiriyoruz. Hastanın
bedenindeki kanı boşaltarak damarlara tıbbi antifriz enjekte ederiz. Her bir
saatte hastanın vücudunu bir derece soğuturuz. Bu işlem -196 dereceye
ulaşıncaya kadar devam eder. İşlem iki hafta sürüyor,” diye anlatırken adam
kızıyla geçirdiği mutlu anları hatırladı. Asistan “Dr. Naovaratpong, dondurma
işlemini onaylıyorsanız bu formu eşinizle birlikte doldurup bana
getirmelisiniz. Operasyonun ücreti 80 bin dolar,” diyerek çantasından çıkardığı
formu uzattı.
ABD.
Arizona.
Alcor
Life Extension Foundation’ın biyokimya laboratuvarında Dr. Gonda, deney
tüplerine doldurduğu tıbbi antifriz üzerinde çalışmalarını sürdürüyordu. Gözü
mikroskopta aklı firmasına açılan davadaydı. Yargıç önerdiği rüşveti kabul
etmeyip çetin ceviz olduğunu kanıtlamıştı. “Yargıç David Cleid, elbet seni de
kırılacağın yüksekliğe çıkartacağım,” diye düşünürken sekreteri gelen faksı
araştırma masasına bırakıp sessizce ayrıldı. Tekerlekli sandalyesiyle
mikroskobun başından masaya kaydı. Faks Tayland’dan çekilmişti. “Tanasak, aba
altındaki sopayı görmüş olmalı. Aferin sana,” deyip uyku odası sorumlusuna telefon
açtı. “Ölen hastanın buz yatağını hemen hazırlayın. Yakında yeni misafirimiz
gelecek. Antifriz testleri geçmese de kızı donduracağız,” diyerek kendisine iş
öğretilmesine öfekelenerek telefonu masaya vura vura kırdı.
Tayland.
Bangkok.
Kızının
eşyalarını odasında öpüp koklayan kadın “Sana iyi haberlerim var,” diyerek eve
gelen eşinin neler anlatacağını merak edip salona geçti. “İkinci ameliyatı ben
değil asistanım yapacak,” diyen eşine ters ters baktı. “İkinci ameliyat
tehlikeli, biraz daha beklersek kendi kendine iyileşme olabilir diyen sendin.
Şimdi ikinci ameliyat olacak diyorsun. ‘Ünlü beyin cerrahı Dr. Thitipan
Naovaratpong kızını kurtaramadı dedirtmem’ hırsın bebeğimizin sonu olmasın,”
deyip salonun kapısı sertçe çarparak çıktı. Eşini yatak odasında pencereden
bakarken bulan adam asistanının verdiği formu gösterip “Kızımız ameliyat
sonrası bitkisel hayata girse bile onu dondurabilir tedaviyi bulduğumuz zaman
uyandırarak iyileştirebiliriz,” diyerek imzaladığı kâğıdı komedine bıraktı. Kadın
dikkatlice açıklamaları okurken odada bir oyana bir bu yana adımlıyordu. Son
sayfa bittiğinde yatağa eşinin yanına oturdu.
VE
SIRA SENDE; İmzasını atmasını bekleyen
adamın başını dizlerine yatırıp ellerini avucuna alarak “…” diyen kadın…
Yorumlar
Yorum Gönder