MALZEME;
Bilgi,
hafızanız ve öğrenmiş olduğunuzdur. Sizinle yeni olanın, bilinmeyenin arasına
girer. Zihin rahim gibi boş ve tümüyle alıcı olmalıdır. Anılara, bilgilere,
teorilere ve dogmalara dayanan bir zihin egoist olur, alçakgönüllü olamaz. Bilinmeyene
açık olabilmek için alçakgönüllü olmalısınız.
KURMACA;
ABD.
Colorado.
Pinky
Land AVM
Son
çıkan animasyon filme gelen aileler gişe önlerinde uzun kuyruklar
oluşturmuşlardı. Kuyrukta babalar beklerken anneler ve çocuklar abur cubur
alıyorlardı. Rahat tavırlarıyla etrafa bakınan adam, ailesini göremeyince biraz
telaşlandı. Cebinden telefonu çıkartırken eşinden gelen aramayla şaşırdı. “Bende
seni arıyordum. Neredesiniz canım. Sizi göremiyorum. Filmin başladığı 20 dakika
mı oldu,” deyip kol saatini kontrol etti. “Mümkün değil 5 dakika sonra
başlayacak,” derken salonun saatini gördü. Yüzü asıldı. Yelkovanı 20 dakika
geriden geliyordu. “Cindy gecikmişim. Salona girip dikkatleri dağıtmayayım.
Aradan sonra size katılırım,” deyip yandaki masaya oturdu. Ufak ufak cipslerini
yiyor gelecek filmlerin fragmanlarını izliyordu. Burnuna gelen gaz kokusuyla
rahatsız oldu. Mısır almayı bekleyenler büyük bir patlamayla havaya
savruldular. Bir anda can pazarı kuruldu. Ağlayan çocuklar, yerde yatanlar,
kapılarda sıkışanlar… Duman salonları yutmuştu. Adam ailesini kurtarmak için
çabalıyor ancak alev duvarını aşamıyordu. Güvenlik görevlileri AVM yi
boşaltırken itfaiye araçlarının sirenleri duyuldu.
Penrose
Hastanesi.
Ufak
bir kalabalık tahlil sonuçlarının verildiği danışma çevresinde toplanmıştı.
Hemşire isimleri okuyor sırası gelen merakla test sonucunu alıyordu. Hemşire “Jane
Cleid,” dedi ama gelen kimse yoktu. Bakındı ve tekrar seslendi. Beklediği
koltuktan tereddütle kalkan kadın “Benim,” diyerek birkaç adam uzaktaki kapıya
gelip test sonucunu aldı. Hemşire diğer adları okurken kadın test sonucunu
inceliyordu. “Pozitif,” dediğinde çıkış kapısına geldiğini fark etti.
Colorado
Üniversitesi JILA Enstitüsü
Nereye
bağlı olduğu belli olmayan enerji kablolarının ayaklara dolaştığı İleri
teknoloji laboratuvarında bilim insanları, sağa sola dağılmış metal, cam
parçalarını birbirlerine monte etmeye çalışıyorlardı. “Bay Cleid,
Stronyum
elementini yükledik,” diyen genç Japon, buton takımını uzattı. Uzun bir çalışmanın
sonucu yapılan ‘Atomik saat’ çalışmaya hazırdı. Günlerdir enstitüden çıkmayan
George Cleid sarı butona bastığında kırmızı bir lazer iki farklı enerji
seviyesindeki atomları değiştirmeye başladı. “Saatimiz 15 milyar yıl hiç
durmadan çalışacak,” deyip yorgunluktan masaya uzanan adam “Enerji gereksinimi
en düşük seviyede olduğu için saatin elektrik kesintisi veya başka doğal
sebepten ötürü durması, geri kalması veya ileri gitmesi ihtimali kesinlikle
yok,” diyerek yerinden doğruldu. Çalışanlar, George Cleid’ı tebrik ediyorlardı.
Uykusuz, tatilsiz günler sonra ermiş kutlama zamanı gelmişti.
Green
House ruh ve sinir hastalıkları hastanesi.
Hastanenin
bahçesinde akıl hastaları bakıcıların gözetiminde öğlen yürüyüşlerini
yapıyorlardı. Büyük bir ağacın altında çimenlere dizdiği saatlerle konuşan adamın
yanına iki doktor yürüyüp oturdu. “Bruce, saat kaç,” diyerek hastayla alay eden
doktoru bayan arkadaşı “Lütfen yapma,” deyip uyardı. “Geri kalmış,” diyen hasta
camı kırık saati kadına verdi. Adamın yanında küçük düştüğünü hisseden
doktor “Sen hurdalarla uğraş birileri de
15 milyar yıl hiç durmadan çalışacak saat yapsın. Ailenle ölmeyi beceremedin,” dediğinde
Bruce kaşla göz arasında büyük bir öfkeyle doktorun boğazına yapıştı. Kadın ayırmayı
denese de adam doktoru bırakmıyordu. Kopan kıyameti gören bakıcılar apar topar
olaya müdahale ettiler. Kadın yatıştırıcıyı zor bela yaptı.
Diamond
Apartmanı
Ay
ışığının aydınlattığı salonda yemek masası özenle hazırlanmıştı. Sönen mumun
gölgesi bardakların üzerine düşmüştü. Kanepede uyuyan kadın çalan zille uyandı
ama kapıyı açmadı. “Saat çalışıyor aşkım,” diyerek salona giren adam “Jane, neden
karanlıkta oturuyorsun,” deyip ışığı açtığında sönen mum, soğumuş yemekler ve
ıssız masa karşısında dondu kaldı. “George bugün ilk evlilik yıl dönümümüzdü.
Bir haftadır eve uğradığın yok,” diyen kadın kızarmış ördeği duvara fırlattı. “Kahrolası
saatinden belki bu akşam ayrılabilirsin diye düşündüm. Geri kalmayan, bilmem
kaç bin yıl durmadan çalışacak saat yapıyorsun ama bize, evliliğimize ayıracak
zaman bulamıyorsun,” diyerek aldığı şarap şişesini adama vuracaktı ki “Değmezsin,”
deyip gözlerini silerek salondan çıktı.
Colorado
Üniversitesi JILA Enstitüsü
Enstitü
basın toplantı salonunda gazeteciler sorularını hazırlarken kameramanlar açıklamayı
çekebilecekleri en iyi açılara kameralarını yerleştirmek için yer kavgası
yapıyorlardı. ‘Atomik saat’ projesinde görevli çalışanlar tekerlekli masaya
yerleştirdikleri saati dikkatlice kürsünün yanına getirdiler. Sabırsızlanan basın
mensuplarına ilk açıklamayı Enstitü yöneticisi yapmaya başladı. Gözler projenin
sorumlusu George Cleid’ı arıyordu. Odasında viski şişesinde balık olan George,
telefonlarını açmayan Jane’ye mesaj gönderiyordu. Kapı açıldı. Başını kaldırmadan
“Lanet basın toplantınızı bensiz yapın,” deyip şişenin dibinde kalan birkaç damlayı
da kafaya dikip yere fırlattı. “Saati istiyorum,” diyen adam masaya yaklaşıp
çıkarttığı bıçağı George’un boynuna dayadı. George ne olduğunu anlamadı. Kol
saatini masaya koydu. Adam kol saatini George’un kafasına vurdu. Masa
telefonunu açıp “Arkadaşlarını ara. Atomik saati otoparktaki yeşil kamyonete
yerleştirsinler,” diyerek ahizeyi uzattı. George ahizeyi alıp bir anlık dalgınlığından
faydalandığı adamın suratına sert bir darbe indirdi. Adam bocaladığında elinde
kurtulup odadan canhıraş feryat koparıp kaçtı. “Seninle görüşeceğiz,” diyen
adam pencereden atlayarak çıktı.
Colorado
Polis Merkezi
Telefonların
susmadığı telsiz anonsların yapıldığı merkezde; şikâyet dilekçesi dolduranlar,
elleri kelepçeliler, ifadeleri alınanlar yoğun bir günün alışıldık
parçalarıydılar. Polis memuru “Eşiniz 3 gündür eve gelmiyor. Sadece sizin değil
arkadaşlarının da telefonlarını açmıyor. Ablasının da yanında değil,” diyerek
ifadeyi özetlerken George’un telefonu çaldı. Bilinmeyen numaradan gelen arama
adamı nefessiz bıraktı. Duyduklarıyla dehşete düştü. “Jane’i kaçırmış. Atomik
saati istiyor. Yoksa…” derken kendinden geçip bayıldı.
Terkedilmiş
Benzin istasyonu
Pencereleri
kırılmış, duvar boyaları kabarmış istasyonun yönetim ofisinde davetsiz
misafirler konuşuyorlardı. Sandalyeye bağlı kadın “Lütfen beni bırak. Ben
hamileyim,” dediğinde adam “İki çocuğum …” deyip lafı tamamlamadı. Gelen giden
var mı diye yola göz kesildi. Kadının bilekleri sıkı bağlıydı. Parmakları
morarıyordu. “İpi gevşetmen mümkün mü?” diye kadının sormasıyla adam nazikçe
ipi gevşetti. Kadın “Adım Jane. Teşekkürler. Çocukların var. Henüz polisler
gelmedi. Beni bırakırsan ceza almazsın,” diyerek adamı ikna etmeye çalışırken “Eşim
ve çocuklarımla güzel bir pazar günü geçirmeyi planladık. Hafta sonları beraber
eğleniriz. Çocuklar animasyon izlemek istediler. Eşim çocuklarla sinemaya
giderken bende bahçede çimleri biçiyordum. İşim bittikten sonra onlara
katılacaktım. İşim hesapladığım zamanda bitti. Gecikmediğimi düşünüyordum ki
film çoktan başlamıştı. Saatim geri kalmış. Sonra sinemada yangın çıktı. Onları
kurtaramadım. Saatim geri kalmasaydı bende onlarla beraber ölecektim. Ailem
benim için çok önemliydi,” diyen adam ıslanan gözlerini sildi. Kadın, adamın
anlattıklarını dinlerken hayallere dalmıştı. Gözünün önünden mutlu aile
resimleri geçiyordu. Adamın “Kocan saati getirdiğinde hiçbir şekilde hiçbir yere
geç kalmayacağım,” demesiyle kadın kendine geldi. Silahın mermilerini kontrol
eden adamın, ailesine karşı sevgisine hayran kalan kadın “George artık kocam
değil. Boşanma davası açtım. Onun için önemli olan teorileri,” deyip nabız
yokladı.
İstasyona
gelen araba, üzerinde ‘Satılık’ yazan pompanın önüne yavaşça yanaşıp durdu.
Araçtan inen kadın etrafa göz attı. Zaman kaybetmeden karşısındaki markete
girdi. Raflar boştu. Ofis yazan kapıya yönelip açtığında hastasıyla göz göze
geldi. “Bruce sen ne yaptın,” diyen kadın Jane’in bağlı olduğu sandalyeye adımlayıp
ipleri çözmeye başladı. “Tanışıyor musunuz?” diye merakla soran Jane’ye “Ben
Angelina Ferguson. Green House ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde Bruce’un
doktoruydum,” deyip ipleri çözdü. “Bizi nasıl buldun?” diyen adam beklenmedik
bir hamle yapıp Jane’yi yakalayıp kafasına silah dayadı. Doktor “George’u
aradığında kim olduğunu, telefon sinyalinden de yerinizi tespit etmişler. Hakkında
bilgi vermek için polis merkezine çağrıldım. Az sonra buraya gelirler. Ben kestirmeyi
kullanıp önlerine geçtim,” diyerek hastasına açıklama yaparken bir yandan da
sakin olmasını sağlamaya çalışıyordu. Adam “Artık geç kalmak yok” deyip silahı
bir doktora doğrultuyor bir kadının kafasına dayıyordu.
VE
SIRA SENDE; Doktor iki elini kaldırdı.
Yavaş adımlarla adamın önüne gelip “…” diyerek…
Yorumlar
Yorum Gönder