Göğe
uzanan dallar… Türlü renk çiçekle bezenmiş tepeler… İrili ufaklı orman
canlıları koca çınarın etrafında toplandılar. Aslan ağır ağır kalabalığın
arasından geçip ayağıyla toprağa kalın bir çizgi çizdi. Göğe kalkan baş…
Kükreme… Tavşan öne çıktı. Birkaç sıçrama… Çizgi arkasında dikildi. Kaplumbağa
nefes nefese… Toz içinde kalmış kalın yeşil ayaklar… Baykuş daldan uçup
önlerine kondu. Önce tavşana sonra kaplumbağaya bakan gözler… Kalpleri ürperten
davudi ses… “Bin yıllık çemberin sonuna geldik. Masal tekrar yaşanmalı, anlamı
insanlığı arındırmalı.” Sessizlik… Ötüş… Tavşan süratle fırladı. Kaplumbağa
ayaklarını sürüyordu. Kalabalık nefesini tutmuş… Tavşan arkasına baktı. Nokta
kadar gözüken kaplumbağa… Lezzetli sebzelerin yetiştiği tarla… Tavşan patikadan
çıkıp tarlaya saptı. Kaplumbağa kan ter içinde… Ağzı kurumuş… “Devam et, devam
et, durma.” Gözü kaydı. Tavşan onlarca sebzenin arasında dikiliyordu. İleri
baktı. Tepelerin bittiği düzlükte kırmızı ip… Patikadan çıktı. Tarlaya yöneldi.
Hızlı hızlı atılan adımlar… Tavşan arkasına döndü. Ağlamaktan kızarmış gözler…
Kaplumbağa lahanaların arasına sevinçle daldı. Bir onu bir bunu ısırdı. Etrafa
saçılan lahana parçaları… Tavşan bir sıçradı… Tarla ayaklarının altından
çekilip gitti. Bir daha, bir daha…
Yorumlar
Yorum Gönder